Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yapılan “Gazze Şeridi’nde İsrail ordusu tarafından insani yardım çalışanlarının, gazetecilerin ve sivillerin öldürülmesine AB’nin tepkisi” başlıklı oturumda konuştu.
Ortadoğu’da yaşananların bölge için “dönüm noktası” özelliği taşıdığını ifade eden Borrell, İran ve İsrail arasında artan gerginliğin Gazze’de yaşanan insani trajediyi unutturmaması gerektiğini dile getirdi.
“ÇOCUKLAR AÇLIKTAN ÖLÜYOR”
Borrell, Gazze’de çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 34 binden fazla sivilin hayatını kaybettiğini ve nüfusun yüzde 75’inin yerinden edildiğini hatırlatarak, çocukların açlıktan ölmeye başladığını belirtti.
Gazze Şeridi’ndeki sivil altyapının yüzde 60’ından fazlasının hasar gördüğünü ve yüzde 35’inin tamamen yok edildiğini söyleyen Borrell, “Gazze’deki şehirler İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman şehirlerine yapılandan daha fazla tahrip edildi.” dedi.
İsrail’in saldırılarında Birleşmiş Milletler’e (BM) ait ajanslarda çalışan 200’den fazla insani yardım görevlisinin öldüğünü anımsatan Borrell, insani yardım çalışanlarının korunmasının uluslararası hukukun gereği olduğunu dile getirdi.
“İSRAİL’İN HAKLI GÖSTERİLEBİLMESİNİN BİR YOLU VAR MI?”
Borrell, İsrail ordusunun 1 Nisan’da Gazze’deki Deyr el-Belah bölgesine düzenlediği ve Dünya Merkez Mutfağının (World Central Kitchen-WCK) 6’sı yabancı biri de Filistinli olmak üzere 7 çalışanının öldüğü saldırıya işaret ederek, “İsrail ilk kez bunun dramatik bir hata olduğunu kabul etti. Asıl soru şu: daha önce fark edilmeden kaç hata yapıldı?” şeklinde konuştu.
İsrail’in bölgede çalışan basın mensuplarını da hedef aldığını belirten Borrell, “Yaklaşık 100 gazeteci ve medya çalışanı Gazze’deki saldırılarda öldürüldü ve onların sesleri, orada yaşananların aktarılması ve vatandaşların bilgilendirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır.” ifadesini kullandı.
Borrell, “İsrail gibi demokratik bir devletin kendini savunmak için böylesine şiddet kullanması ve bu feci eylemlerin uluslararası hukuk, insancıl hukuk ve insan haklarının korunması ile uyumlu olduğunu düşünmesi tam bir trajedidir. Uluslararası toplumun kendisine sorduğu büyük soru budur. Bunun haklı gösterilebilmesinin bir yolu var mıdır?” eleştirisinde bulundu.